21 Haziran 2009 Pazar

Maddi Olmayan Emek Üzerine Notlar I

Kamil Şenol

Maddi olmayan emek kavramının, günümüze ait üretim ilişkilerinde emeğin büründüğü biçimleri açıklayıp, açıklamadığından ziyade, belki de daha önemli yanı, “değer”in kaynağının emek olduğunu, tekrar gündeme getirmesidir. Çünkü sermayenin emeği biçimsel değil, gerçek manada boyunduruğu altına almasıyla birlikte, bir mistifikasyonu da yaymaya başlamıştı: değerin sermeyenin bir unsuru olduğu. İlk bakışta kültürel ürünleri , ya da nesnesiz ürün ve hizmetleri analiz etmede önemli açılımlar sağlayabileceği düşünülen bu kavramın (Bu satırların yazarı da, Vahit Tuna’nın 2008 Mayıs ayında gerçekleştirdiği Egzersiz sergisini, Maddi olmayan emek çerçevesinde ele alan bir yazı kaleme almıştır.), yazının ilerleyen bölümünde, bu işlevi çok ta yerine getiremediğini, bunun yerine “klasik” kavramları kullanmanın daha yararlı olacağını göstermeğe çalışacağım….. Bu cümleler ile başlayan yazının, Maddi olmayan emek kavramın, Türkçe’ye çevrilmiş iki kaynak üzerinden, (Maurizio Lazzarato.İtalya’da Radikal Düşünce Ve Kurucu Politika kitabı içersinde, Maddi Olmayan Emek makalesi. Otonom Yayıncılık.2005. Diğer kaynak ise Hard ve Negri’nin Çokluk kitabı, Ayrıntı Yayınları 2004) kısa bir özeti vs derken uzadıkça uzadığını fark ettim.Bu yüzden plan değişikliği yapıp, "blog"a kısa girişler halinde bir seriyle konuyu toparlamanın daha yararlı olacağına karar verdim. Böylece, bizi “yazı yollama” zaman aralığının genişliği ,yazınlarımızın uzunluğu ve sıkıcılığı dolayısıyla, “blog” yerine “web” yayınlamamız konusunda tavsiyede bulunan dostlarımızın eleştirilerini de dikkate aldığımızı göstermiş oluyoruz!

Maddi olmayan emeği , klasik üretken emek/üretken olmayan emek kavramı çerçevesinde ele alırsak, sorunun başlangıç noktasını Adam Smith’e kadar götürmek mümkün. Adam Smith bir emeğin üretken sayılabilmesi için bir nesnede veya satılabilir bir eşyada cisimleşmesi gerektiğini düşünüyordu: “Maiyetinde çalışan bütün sivil ve askeri memurlarla birlikte hükümdar, bütün ordu ve donanma, üretken olmayan işçilerdir. Bunlar kamu hizmeti görür; başkalarının yıllık emek ürünlerinin bir kısmı ile geçinirler”. “Hem en ağırbaşlı, en hatırı sayılır hem en hafif mesleklerden kimisi bu aynı sınıfa sokulmak gerektir. Kilise adamları, hukukçular, hekimler, her türlü edebiyatçılar; tiyatro oyuncuları, soytarılar, müzikçiler, opera şarkıcıları, opera köçekleri, v.b...” Hiçbiri üretken değildir çünkü “(...) hepsinin yapıtı hasıl oldukları anda ortadan kaybolur” “Topluluk içinde en saygı değer tabakalardan bazılarının emeği, sıradan hizmetçilerinki gibi, hiçbir değer hâsıl etmez; o emek harcandıktan sonra, sürüp giden, ileride karşılığına bir o kadar emek elde edebilecek herhangi devamlı bir nesne veya satılır eşya üzerinde kökleşip maddeleşmez”.[1] Bugün bulunduğumuz yerden geriye dönüp baktığımızda, Smith’in bu tanımlarının, doğru ve yanlış kategorileri bir arada barındırması nedeniyle anlamlı değildir. Marx , kapitalist üretim sürecini anlamlandırabilecek tutarlı bir üretken olma tanımının fiziksel büyüklüklerle ya da emeğin herhangi bir nesnede maddeleşmesi ile ilgili olmayacağını göstermiştir: “Kapitalist üretim, yalnızca meta üretimi değil, esas olarak artı-değer üretimidir. Emekçi, kendisi için değil sermaye için üretir.Bu nedenle, artık yalnızca üretmesi yetmez. Artı-değer de üretmek zorundadır.Bir tek, kapitalist için artı-değer üreten, böylece sermayenin genişletilmesi için çalışan emekçi üretkendir[2]. Maddi nesneler üretiminin dışında kalan bir alandan örnek alırsak, bir öğretmen, öğrencilerin kafaları üzerinde emek harcamasının yanısıra, eğer okul sahibini zenginleştirmek için de eşek gibi çalışıyorsa, üretken bir emekçi sayılır. Okul sahibinin, sermayesini, sosis fabrikası yerine öğretim fabrikasına yatırmış olması hiçbir şeyi değiştirmez. Demek oluyor ki, üretken emekçi kavramı, yalnızca, iş ile yararlı etki arasındaki, emekçi ile emek ürünü arasındaki bir ilişkiyi anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda tarihsel gelişmeden doğan ve işçiye, doğrudan doğruya artı-değer yaratma aracı damgası vuran özgül bir toplumsal üretim ilişkisini de anlatıyor.Bu nedenle, üretken emekçi olmak talih değil talihsizlik eseridir.”[3]

Maddi olmayan emek tartışmaların gündeme gelmesinin bir nedeni de her alanda metalaşmanın derinleşmesidir.Bu derinleşmenin sonucu olarak, ekonomi, siyaset, kültür, ideoloji vb alanlarındaki klasik ayrımlar ortadan kalmıştır. Kapitalist üretim yalnızca meta değil, esas itibarıyla artı-değer üretimi olduğu için , ekonomi diğer tüm alanları artı-değerin yaratılacağı bakir alanlar olarak görüp, o alanlara nüfuz eder.Sadece A.B.D seçimlerinde, tanıtım ve reklam bütçelerini alan reklam ajansları durumlarını düzeltmiyor; ülkemizde de seçim dönemlerinde başta gazeteler olmak üzere ,reklam ajansları ve diğer mecralar (internet dahil) ,bu sayede ciddi anlamda kar elde ediyorlar.

[1] [Adam Smith (2006) [1776], Milletlerin Zenginliği (Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, Türkiye İş Bankası Yayınları) (Çev.: Haldun Derin).S:358. Aktaran Yiğit Karahanoğulları Marx’ta Üretken Emek Kategorisi ve 1988-2006 Dönemi Türkiye Ekonomisi. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi . 63-2]

[2] Üretken kelimesinin verimlilik ile olan ilişkisinden dolayı bildiğim kadarıyla, Marksist İktisatçı Nail Satlıgan “üretken emek” yerine , “üretici emek” kavramını kullanmayı öneriyor.Üretken kelimesinin dilimizde taşıdığı “pozitif” anlam düşünüldüğünde bu öneri daha bir hayatiyet kazanıyor.

[3] Karl Marx. Kapital Birinci Cilt. Sol Yayınları. Çev: Alaattin Bilgi. 8.Baskı 2007. S:484