20 Temmuz 2009 Pazartesi

Kamil Şenol'un Gayri Maddi Emek Üzerine Notları Üzerine

Burak Delier

Burada Kamil Şenol ile aramızda geçen tartışmayı biraz daha genişleterek aktarmak ve ayrıldığım birkaç noktayı belirtmek istiyorum. Çok fazla alıntı yapmadan genel bir değerlendirme yapmak niyetindeyim. Meraklı olanlar anahtar tartışma için “Çokluk” kitabında Birinci Arasöz: Yöntem Marx’ın İzinde bölümüne bakabilirler.

Öncelikle “gayri maddi” nitelendirmesinin fazla ya da az geldiğini düşünüyorum. Neye göre gayri maddi? Aslen, bir öğretmen, yazar, reklamcı gayet maddi bir emeğe sahiptir. Yazarın masa başında geçirdiği saatleri kamburundan, reklamcının bilgisayar başında geçirdiği saatleri göz ve bel hastalıklarından hesaplayabilirsiniz.

Kamil Şenol’un ilk Not’unda belirttiği fikirlere katılıyorum. Bu iki kategoriyi tartışmak yerine aklımızı kurcalaması gereken özgürleşme fikri olmalıdır. Gayri maddi emeğin gündeme gelmesinin nedeni günümüzde üretimin maddi olmayan alanlar da dâhil olmak üzere her alana yayılmış olmasıdır. Bu noktadan sonra bizi meşgul etmesi gereken soru “işçi olmaktan, üretken olmaktan, üzerimizden artı-değer peydahlanmasından nasıl kurtulabiliriz?” olmalıdır. Dolayısıyla soruyu -gayri maddi emeğin ne kadar “gayri maddi” olduğunu saklı tutarak- şöyle formüle etmeli: “Gayri maddi emek türleri özgürleşmeye maddi emek türlerinden daha mı elverişlidir?” Kuşkusuz bu soruya “evet” diye cevap vermek pek mümkün gözükmüyor. Harcanan emeğin gayri maddi niteliği tek başına hiçbir özgürleşme vaat etmiyor.

Gayri maddi emek olarak nitelendirilebilecek birçok alanın sömürgeleştiği oldukça açık. Buna Mcdonald’s çalışanlarının “güler yüz” gösterme zorunluluğundan tutun da(bu arada “güler yüz”, "sempati" ne kadar da garip ve yaygın bir gayri maddi emek türü değil mi?), “yaratıcılık” makineleri haline gelmiş reklam sektörü çalışanları, - kârın maksimizasyonu için en büyük etkiyi yaptığı kanıtlanmış- her türlü bilim insanı ve sanatçılar, psikologlar, araştırmacılar, sosyologlar ve sayamayacağımız kadar çok alan da dâhil.

Öyle ki günümüzde şirketlerin yatırımlarını yönetme amacıyla yaptıkları bilgi toplayarak tüketici profilleri oluşturma yöntemlerini göz önüne alırsak, internette her gezdiğimizde, her kredi kartımızı kullandığımızda, her bir bilgi formu doldurduğumuzda biz de sırf “veri kaynağı” olma durumumuzla bile bir gayri maddi emek işçisine dönüştürülüyoruz. Durduğumuz yerde veri üretiyoruz. Şirketlerin üzerimizden daha fazla kâr etmesi için bir “gayri maddi profil”e dönüştürülüyoruz.

İnsanın sömürülmemesi için hiç yaşamaması gerekiyor sanki… Ya da görünmez olması. Bulunduğumuz durumda sömürülmemek için hiç var olmamak, tanımlanabilir olmamak, radarın altından uçmak gerekiyor. (Enformel sektörleri düşündüğümüzde “görünmez” olmak da tartışmalı bir hale geliyor. Bilindiği gibi enformel alanlar kârın maksimizasyonu için çok verimli karanlık bölgeleri oluşturuyorlar. Kâğıtsız/görünmez göçmen işçileri ve maruz kaldıkları sömürünün şiddetini düşündüğümüzde görünmezlik meselesi bir taktik olarak daha açılması ve üzerine düşünülmesi gereken bir mesele olduğu anlaşılıyor.)

Yine de zurnanın zırt dediği bir yer var. Gayri maddi emek, maddi emek üretimlerine göre daha özgürleştirici bir vaat barındırıyor. Bugün sadece yazdığınız bir blogtan her hangi bir konu hakkında kamuoyu oluşturabilir ya da birçok aktivistin yaptığı gibi üzerine çalıştığınız konuda sırf bilgi üreterek taşları yerinden oynatabilirsiniz. Ya da bir öğretmenseniz her zaman müfredatı delebilecek hamleler yapabilirsiniz. Fakat eğer fabrikada bir işçiyseniz bırakın taşları yerinden oynatmayı, kendi konumunuzun bile sahibi değilsinizdir. Bu anlamda maddi dünyanın her yanı parsellenmiş gözüküyor.

Kamil Şenol’un Negri ve Hardt’ın öne sürdüğü emek-değer teorisinin geçersiz olduğu iddiasına karşı çıkışına katılmadığımı söylemeliyim. Parsellenmesi tamamlanmış, tam anlamıyla zapturapt altına alınmış maddi dünyada emek-değer teorisi geçerli olabilir. Fakat dünya fabrikadan ibaret değildir. Fabrikanın dışı, bizzat üretim araçlarının dışı da vardır. Gayri maddi olarak kategorilenebilecek emek ve ürün türleri çok daha zor denetlenebilir/sayılabilir/ istiflenebilir bir yapıya sahiptir. Uçucu olmaları; -örneğin bilgi gibi- etkilerinin ne olabileceği önceden kestirilememesi, kaynağı belirlenemeyecek bir kolektifliğin ürünü olmaları onların kolayca denetlenmesine/sayılmasına/ölçülmelerine fırsat vermiyor. Her şeyden önce gayri maddi şeylerin ne kadarının kime ait olduğu hesaplanamaz. Bu Negri ve Hardt’ın düşüncelerinin temeli olan “ortak payda” kavramını temellendirdikleri nirengi noktasıdır. Dünya hiçbir spesifik toplumsal aktörün eseri değildir. Negri ve Hardt’ın emek-değer paradigmasını reddederlerken ortaya çıkartmak istedikleri dünyanın(maddi ve maddi olmayan dünyanın), başlangıcından itibaren insanlığın tümüne ait(sadece “çalışanlara” değil) bir emek ve işbirliği eseri olduğudur. Burada Marx’tan çok da uzakta değiller. Ayrıştıkları yer üretim ve sömürü mekanizmalarının farklı çalıştığıdır. Marx’ın sömürünün emek-değer teorisine dayanması ısrarını kabul etmezler ve sömürü kavramını koruyarak “ortak payda”nın gaspı olarak anlaşılması gerektiğini öne sürerler.

Negri ve Hardt’ın gayri maddi emeğe eleştirel olmayan bir şekilde yaklaştıkları da söylenemez gibi geliyor bana. Çokluk’ta, gayri maddi emeğin -emek-değer teorisinin temeli olan zaman kavramıyla ölçülebilir olmaması dolayısıyla-, “İmparatorluk” tarafından nasıl özelleştirmeler, mülkiyet yasaları ve şiddet yoluyla gasp edildiğini anlatırlar. Sermaye ve “Diyonisos’un emeği” arasında sürekli kap-kaçlar, geri almalar, küçük galibiyetler ve yenilgiler olarak her alanda süren bir mücadele sahnelerler. Kapitalizmin “yeni” gasp ve üretim yöntemleri emek-değer teorisiyle ölçülemeyecek kadar çeşitli, görünmez ve indirgenemezdir. Bunun karşısında Diyonisos da çok daha uçucu-kaçıcı yöntemlerle saldırmaktadır. Açık bir diyalektik denklem… (Belki de sömürünün zamansallığından çok, mekânsallığını vurgulamak gerekiyor: evin, şehrin ortak alanlarının, telif haklarının, yerel bilginin, bilgi/uzmanlık alanlarının gaspı gibi)

Yukarıda belirttiğim gibi bugün sömürülmeyen her hangi bir boş noktanın olduğunu iddia etmek bana oldukça saf ve romantik bir savlama olarak gözüküyor. Bugün biz aldığımız her nefeste kendi inisiyatifimiz dışında üreticileriz ve sömürülüyoruz. Fakat hemen bu distopik karabasanının umutsuzluğuna kapılmamalı. Alternatif alanları, nefes alabileceğimiz araçsallaşmamış boşlukları ortaya çıkarmamız gerekiyor. Bu alanlar hâlihazırda yoklar. Bu alanların yaratılmaları, icat edilmeleri gerekiyor. Bugünkü ödev budur diye düşünüyorum. Negri ve Hardt’ın Çokluk’ta yaptıkları, gayri maddi kategorilerin bu alanları ortaya çıkarmakta maddi kategorilerden çok daha elverişli olduğunu ve bu gayri maddi dünya için de tehlike çanlarının çaldığını öne sürmeleri. Bunda itiraz edilecek fazla bir şey de göremiyorum açıkçası.

Her dakikamızın hesaplanamaz bir şekilde “üretici” haline gelmesi, “çalışma zamanı-boş zaman” ayrımının kaybolmuş olması, toprağın, dilin, yerel bilgilerin metalaşmış olması, 68 hareketinin eleştirilerinin kapitalizm tarafından hazmedilmiş olması gibi nedenlerden dolayı bugün sömürünün/gaspın işleyişini çözmek için emek-değer teorisinden başka modellere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki, ekoloji, genetiği değiştirilmiş organizmalar gibi birçok mücadelenin zaman kavramı üzerine kurulu tek bir sömürü teorisi ile karşılanması bana mümkün gözükmüyor.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Maddi Olmayan Emek üzerine Notlar II a

Kamil Şenol
Maddi olmayan emek teorilerinde ironik olan taraf , Marx’ın emek-değer teorisini reddetmeleridir. Bu reddediş Hardt ve Negri’nin maddi olmayan emek teorisinde açık olup, Lazzarato da ise biraz daha örtüktür: “Maddi olmayan emeğin hegemonyasında sömürünün, artık asıl olarak bireysel ya da kolektif emek zamanıyla ölçülen bir değere el koyma şeklinde gerçekleşmediğini;daha çok, müşterek emekle üretilen ve toplumsal ağlarda dolaştıkça daha da ortak hale gelen değerlerin gaspı biçimine büründüğünü savunacağız.”(Çokluk s.128)“…biyopolitik üretimin bir yandan ölçülemez olduğunu, zira nicelleştirilip sabit zaman birimlerine dökülemeyeceğini; diğer yandan da sermayenin asla yaşamın tamamını ele geçiremeyeceğini görürüz. Marx’ın kapitalist üretimde emek ve değer arasındaki ilişkiye dair fikrini gözden geçirmemizi gerektiren de budur.” (Çokluk s.163) “Maddi olmayan emek her şeyden önemlisi, ‘toplumsal bir ilişki’ (yenilik, üretim ve tüketim ilişkisi) üretir. Ancak bu üretimde başarılı olursa etkinliğinin ekonomik bir değeri olur.”(Lazzarato.MOE.s.234)

Hardt ve Negri’nin emek-değer teorisini reddedişleri açık olduğu için, biz burada Hardt ve Negri’nin argümanlarından hareketle meseleyi tartışıp, cevap vermeye çalışacağız. Bu cevap, örtük olarak emek-değer teorisini reddeden Lazzaraton’un argümanları için de kullanılabilir. Hardt ve Negri, Marx’ın kapitalist üretimdeki emek ve değer arasındaki ilişkiye dair fikrini gözden geçirmemizi istemelerini iki temel argümana dayandırırlar:

1) “Fabrika üretiminin düzenli ritimleri ve iş zamanıyla iş dışı zaman arasındaki net ayrımlar, maddi olmayan emek söz konusu olunca bulanıklaşır…yeni paradigma iş zamanı ile yaşama zamanı arasındaki ayrımın altını oyar.” (s.161.162)

2) Emeğin sömürüsü, “…müşterek emekle üretilen ve toplumsal ağlarda dolaştıkça daha da ortak hale gelen değerlerin gaspı biçimine..” bürünür.

Her şeyden önce belirtmek gerekiyor ki , Hardt ve Negri , kapitalist üretim tarzında değerin temel kaynağının emek olduğunu söylerler.(s161). Aslında bunu söylemeleri biraz da zorunludur, yoksa “maddi olmayan emek paradigması” anında çökerdi. Onların itiraz ettikleri, değer yasası günümüzde, Smith, Ricorda ve Marx’ın kavradığı biçimiyle geçerliliğini yitirmiştir[1]. Bugün, değerin temel ölçü birimi olarak zamansal emek birimini kullanmak anlamsızdır. Nedeni de ,maddi olmayan emek söz konusu olunca, fabrika üretim düzeninden farklı olarak iş zamanı ile iş dışı zaman arasındaki net ayrımların ortadan kalkmasıdır.

Microsoft gibi firmaların çalışanlarını günün büyük bölümünde ofiste tutmak için çalışma ortamını ev ortamına benzetmeleri veya “home office” dediğimiz çalışma biçimleri , yapılan işlerin genel niteliğinin proje esaslı olmasından kaynaklanır. Zaten maddi olmayan emek teorisyenleri, maddi olmayan emeğin temel niteliklerini sayarken, bu durumu aşağı yukarı şu kelimelerle şöyle ifade ediyorlar: Proje bazında, küçük üretim birimleri sadece o iş için bir araya gelir. Üretim döngüsü yalnızca kapitalist ihtiyaç duyduğunda başlar, ihtiyaç yani görev tamamlanınca, döngü tekrar, üretken kapasitesinin zenginleşmesini ve yeniden üretimini mümkün kılan ağlara ve akışlara geri çekilir. (Lazzarato MOE.s233).

“Proje” tabii ki güncel bir adlandırma.Proje dediğimiz şeyin eski tabir ile “parça başı” işten hiçbir farkı yoktur! Emek, zamana göre ücrette ,doğrudan devam ettiği süreyle ölçülürken, parça başı ücrette ise belli bir zaman diliminde somutlaştığı ürün miktarı ile ölçülür[2]. Ama deneyimle belli bir zaman diliminde ortalama bir verim ile ne kadar ürün alınacağı saptandığı için, ücretler ister zaman esasına göre, isterse parça başı ürüne göre tespit edilsin sonuçta ikisi aynı kapıya çıkar. Parça başı işte (aynı anlama gelmek üzere proje bazlı işlerde) emeğin niteliği ve yoğunluğu ücret tarafından denetlendiği için, işin ayrıca gözetlenmesi büyük ölçüde gereksiz hale gelmektedir[3]. Proje esasına dayalı işlerde, Hardt ve Negri’nin iddia ettiği gibi iş zamanı ile yaşama zamanı arasındaki ayrımın bulanıklaştığı doğrudur; ama bu iş süresinin genişlemesi ve yaşama alanına daha da tecavüz etmesi şeklinde gerçekleşir[4]. Evinde iş gören bir emekçinin, ortalama bir verim ile, parça başı yapacağı bir iş için harcaması gereken emeğin 4 saat olduğunu varsayalım.Başka bir deyişle bu iş için toplumsal olarak gerekli emek miktarının 4 saat olduğunu düşünelim.Bir günlük yaşam zamanı 24 saat olan bir emekçinin, bu iş için hangi 4 saatlik zaman dilimini kullandığının hiçbir önemi yoktur. Emekçi ,uyku, eğlence, dinlenme ve çalışma zaman dilimlerini istediği gibi ayarlayabilir. Emekçi için geniş bir hareket alanı ve özgürlük olarak görünen bu durum, kapitaliste ,emeğin normal yoğunluk derecesini daha kolaylıkla artırma olanağını verir.[5] Yoğunluğun yanı sıra, paranın sıcaklığı ve gücü ile süresini de uzatması mümkündür. Bunun diğer bir anlamı, yasal olarak sınırlanmış günlük çalışma saatinin( örn.günlük 7,5 saat) bir biçimde dışına çıkılması , yani delinmesidir.Hardt ve Negri maddi olmayan emek söz konusu olduğunda , zamansal emek birimlerinin niye kullanılmayacağına ilişkin diğer bir kanıt olarak “işçilerin iki yakayı bir araya getirmek için birden fazla işte didinip durmasını”, gösterir. Bunu ifade ederlerken maalesef hiçbir eleştirel tona rastlamazsınız! Günümüzde tüm kapitalistler , “esneklik” adı altında emek gücünün, üretim sürecinde, aynı elektrik düğmesine bastığında ışığın yanması ya da bir suyun vanasının açıldığında akması gibi istedikleri anda işe koşabilecekleri bir meta olmasını istiyorlar[6]. Bugünün emekçilerinin birden fazla işte çalışıp didinmesinin temelinde bu istek yatar.Bir emekçinin birden fazla işte çalışmasının anlamı şudur: herhangi bir kapitalist, birim saat üzerinden (günlük ücretin günlük çalışma süresine bölünmesiyle bulunur.Örneğin günlük ücreti 80 TL olan ve 8 saat çalışan birinin birim saat ücreti 10 TL dir) emekçiye ücret ödeyerek keyfine göre seçtiği saatlerde çalıştırırsa (part time gibi), şimdi artık emekçiden, emekçiye kendi varlığını sürdürmek için gerekli emek zamanını bırakmaksızın, ondan belli bir miktarda artı-değer sızdırabilir.[7] “Vahşi kapitalizm” denilen şey bundan başka ne olabilir ki?

Hardt ve Negri maddi emeğin ürünleri söz konusu olduğunda, o ürünleri kullanım değerlerinden ,yani maddi öğelerinden ve biçimlerinden soyutlayıp, hepsinde tek ve aynı tür emeği, soyut insan emeğini görebiliyorlar: “kapitalist üretimde, duvar işçisinin, kaynakçının, tezgahtarın özgül emeği birbirine denk ya da orantılıdır; çünkü bunların hepsi de ortak bir öğe olan soyut emeği, genel emeği, yani özgül biçiminden sıyrılmış emeği içerir.”(Çokluk S.161)
Ne oluyor da maddi olmayan emeğin ürünleri söz konusu olunca, soyut emek birden somut emeğe dönüşüyor.Bu Hardt ve Negri’nin teorisinde belirsiz olup, açıklanmaya muhtaçtır.Doğrusu ikna edici bir açıklama da bulamazsınız.Elbette somut emek söz konusu olduğunda, emek-değer teorisindeki soyut emeğin zamansal ölçü birimleri, hafta, gün, saat burada çalışmaz. Çünkü değer somut emek tarafından anlık olarak üretilmez, değer soyut emeğin nesneleşmesidir.[8]Metaların değer büyüklüklerini belirleyen onları üretmek için toplumsal olarak gerekli emek zamanıdır. Kapitalizmde yabancılaşmış sosyal ilişkileri belirleyen soyut hakimiyetin zaman boyutudur.Hardt ve Negri’nin argümanı hatalı bir öncüle ve somut emek, soyut emek ve değer arasındaki ilişkiye dair teorik kafa karışıklığına dayanmaktadır[9].

Hardt ve Negri’ye göre emek-değer teorisinin günümüzde geçersiz olduğunu kanıtlayan ikinci argüman, maddi olmayan emeğin, müşterek emekle üretilmesi ve toplumsal ağlarda dolaştıkça artan ve daha da ortak hale gelen değerin ölçülemez oluşu.Yazının uzunluğu yine tahminimizin çok üstüne çıktığı için, maddi olmayan emeğin üretiminin temel nitelikleri olan işbirliği, iletişim ve ortak paydanın emek-değer teorisinde bir revizyon gerektirip, gerektirmediğini bir sonraki yazıda tartışacağız.

[1] Doğrusu, Marx’ın değer teorisini Smith ve Ricardo’nun teorileriyle eş görmek baştan hatalıdır. Marx’ın teorisi onlarınkiyle kökten farklıdır. Marx, üretimin toplumsal biçimiyle ilgilenir, toplumsal olarak gerekli emek zamanı, emek ile emekgücü arasındaki ayrım, gerekli emek ve artı-emek gibi yeni kavramlar öne sürer.Bu söylediklerimizin ayrıntıları ve genel “çokluk” eleştirisi için bkz: David Camfield.Çokluk ve Kanguru:Hardt ve Negri’nin maddi olmayan emek teorisinin eleştirisi. Devrimci Marksizm Dergisi.Sayı 3.Yıl:2007.

[2] Karl Marx. Kapital Birinci Cilt. Sol Yayınları. Çev: Alaattin Bilgi. 8.Baskı 2007. S:526

[3] A.g.e. S:527

[4] David Camfield.Çokluk ve Kanguru:Hardt ve Negri’nin maddi olmayan emek teorisinin eleştirisi. Devrimci Marksizm Dergisi.Sayı 3.Yıl:2007. S.195. Bu yazının İngilizce versiyonu için bkz.

[5] Karl Marx. Kapital Birinci Cilt. Sol Yayınları. Çev: Alaattin Bilgi. 8.Baskı 2007. S:527

[6] Sungur Savran.Yalın üretim ve esneklik:Taylorizmin en yüksek aşaması. Devrimci Marksizm Dergisi.Sayı 3.Yıl:2007. S.168 .Sungur Savran ,bu benzetme için kaynak olarak Karl Hinrichs/William Roche/Carmen Sirianni’nin “From Standardization to Flexibility: Changes in the Political Economy of Working” yazısını gösterir.

[7] Karl Marx. Kapital Birinci Cilt. Sol Yayınları. Çev: Alaattin Bilgi. 8.Baskı 2007. S:519

[8] David Camfield.Çokluk ve Kanguru:Hardt ve Negri’nin maddi olmayan emek teorisinin eleştirisi. Devrimci Marksizm Dergisi.Sayı 3.Yıl:2007. S.197

[9] A.g.e. S.197