Burak Delier-Kamil Şenol
Karşı devrimci zamanlarda yaşıyoruz. Tarihi, Büyük Birader gibi yeniden yazıyorlar ve devrimcileri dahi karşı devrimci gösteriyorlar. İstanbul Modern'de "Sessiz Direniş" adlı bir fotoğraf sergisi açıldı 13 Şubat’ta. Ve sergi 28 Mayıs’a kadar sürecek. “Sessiz Direniş - Rus Fotoğrafında Resimsellik” başlıklı sergide, Aleksandır Rodçenko, Sergei Lobovikov, Aleksandır Grinberg, Yuri Yeremin ve Aleksei Mazurin’in de aralarında bulunduğu 18 Rus fotoğrafçının 1898’den 1940’lara uzanan süreçteki üretimlerinden toplam 194 orijinal baskı yer alıyor. Sergi tanıtım bülteninden basına yansıyan, özellikle altı çizilen görüşler şunlar: “Rus resimsel fotoğrafının ustaları, Ekim Devrimi’nden sonra, 1920’lerde yönetimin zulüm ve baskısı altında kaldılar. Kişisel varoluşlarını ve estetik deneyimlerini ifade etmeyi arzulayan Resimsel akımın temsilcileri, burjuva ideolojisinin destekçileri, "idealist-bireyciler" ve devrim-öncesi yaşam tarzının savunucuları olmakla, ‘Turgenyev’in duygusallığı’yla, sınıf çatışması kuramı yerine burjuva değerleri öne çıkartmakla suçlandılar.”
Sovyetler Birliği tarihe karıştı, ama hâlâ huzursuz etmeye devam ediyor. Sovyetler Birliği'nin 1991'den itibaren içine girdiği çöküş süreci ile birlikte, tarihsel olarak devrimci dönem ile bürokrasinin egemenliğinde geçen dönem birbirinin içine geçirilerek, tarihin en büyük devrimci dönüşümüne saldırılmakta. Burjuva dünyası elbette, eskiden beri karşısına aldığı 1917 Ekim Devrim’ine, günün yarattığı olanakları da kullanarak tazelenmiş bir güçle hücum ediyor.
Sanatçılar, “Ekim Devrimi’nden sonra, 1920’lerde yönetimin zulüm ve baskısı altında kaldılar” tespiti yapıldıktan sonra, doğal olarak, “Sessiz Direniş” sergisinde “İş”leri gösterilen Konstrüktivizmin önde gelen adlarından, Rodçenko, sergi açılırken Türk (İstanbul Modern sorumlusu) ve Rus (serginin küratörü) konuşmacılar tarafından "Rus devriminin baskıcı yapısına karşı tepki" akımı içinde gösteriliyor! Oysa en sıradan sanat tarihi kitapları bile Rodçenko’yu Ekim Devrimi ile yanyana anar. 1917 Devriminde ve sonrasında Konstrüktivistler ne istiyorlardı? Aleksandır Rodçenko kimdir?
Bu soruların cevaplarına geçmeden ilk elden şu söylenebilir: Kimi sanat tarihçileri ve toplumsal eleştirmenler, geçmişteki en önemli avangard (öncü) hareketlerin, XX. Yüzyılın başlarındaki karşı sanat hareketlerinin en başında Rus Konstrüktivizmi’nin geldiğini iddia etmişlerdir. Baskı ve zulmün olduğu yerde tarihin en deneysel, en özgür ve öncü “sanat” hareketlerinin yeşermesi mümkün müdür?
Devrim döneminin Rus Konstrüktivzmi (Naum Gabo’nun Batı’ya taşıdığı üslupçu konstrüktivizmden ayrı bir şeydir kesinlikle) 1917 öncesinin sanat eserinin temsili olmayan bir inşa (konstrüksiyon) olması gerektiği yolundaki düşüncesiyle, 1917 sonrasının sanatçıların sosyalist toplumun inşacıları olması gerektiği yolundaki düşüncesinin bir bileşimiydi. Burada sanat ve toplum ayrımına karşı şiddetli direniş vardır. Ortaklaşmacı kültürün düşünsel ve maddesel üretiminin inşasıdır esas olan. Konstrüktivizm, burjuva kültür ve sanat anlayışına karşı, işçi sınıfının öncülüğünde kurulan yeni bir toplumsal ilişkiler biçiminin görsel ve kültürel karşılığıdır. O günün kolektif sanatı inşacı hayattır. Afişlerden giysilere, binalardan mobilyalara, hayatın içinde işlevsel bir karşılığı ola her alanda çalışmalar yapılır. Burjuva zevkine ve kullanımına yönelik duvara asmalık “sanat”, aynı din gibi yalandır! O yüzden bu tür bir sanat reddedilir, bizzat hayatın içinde yer alınarak.
Kimdir Aleksandır Rodçenko?
1920 ve 30'lu yılların en parlak ve çok yönlü sanatçılarından biri olan Rodçenko, 1891 yılında St. Petersburg’da doğmuş. 1910–14 arasında Kazan Sanat Okulu'nda Nikolai Feshin ve Georgii Medvedev'den eğitim alan sanatçının Ekim Devrimi'nin de etkisiyle sanatın toplumsal alandaki dönüştürücü gücüne olan inancını, disiplinlerarası çalışmalarıyla somutlaştırdığı söylenebilir. Devrimin ideallerine derinden bağlı olan Rodçenko, bu yıllarda sadece fotoğrafçı olarak değil, dekoratör, grafik tasarımcı, ressam, heykeltıraş ve illüstratör olarak pek çok değişik alanda farklı işler ortaya koymuş. Sanatı devrimle birlikte gelişmiş ve olgunlaşmıştır. 1920’de Bolşevik hükümeti tarafından Narkompros (Halk Eğitim Komiserliği) Müze Bürosu yönetimine ve satınalma fonunun başına atanmıştır. 1920 ile 30 arasında sanat okullarının programlarının yeniden organize edilmesi görevini üstlenmiş ve Yüksek Teknik-Sanat Atölyesinde dersler vermiştir. Sanırız bütün bunlar Devrim’in ilk yıllarında Rodçenko’nun konumu hakkında yeterince bilgi vermektedir. Rodçenko karşı-devrimci olmanın çok uzağındadır. Fakat, 1930’dan sonra işler değişir. Rejimin avangard Konstrüktivist sanatı dışlaması ve sosyalist gerçekçi bir biçime kayması ile Rodçenko dışlanır. Formalist olma suçlaması ile 1928’de girdiği Ekim sanatçılar çevresinden uzaklaştırılır. 1930’lu yılların sonlarına doğru tekrar resme döner ve soyut ekspresif bir tarzda ürünler verir. 1942’ye gelindiğinde fotoğrafı bırakır. Yine de bu yıllar boyunca hükümet için fotoğraf sergileri düzenler. 1956’da Moskova’da ölür.
Rahatlıkla görülebileceği gibi Rodçenko karşı-devrimci değildir, hatta Stalin’in gaddar uygulamalarına gözünü kapayarak, 200.000 kişinin öldüğü Beyaz Kanal projesini fotoğraflaması ve bir Stalin övgüsü kurgulaması sebebiyle rejime fazla angaje olduğu için bile eleştirilebilir. Elbette, bu dönemde ortaya çıkan avangard sanat (Konstrüktivizm, Suprematizm vs.) için söylenebilecek ve tartışılabilecek çok şey vardır. Tartışılmayacak şey ise, Konstrüktivizm ile devrimin derin ortaklığıdır. Sanat tarihine ve gelişimine şöyle bir bakıldığında sanatın temsil, gösteri ve değişim değerine odaklanmış burjuva beğenisine karşı en oturaklı ve en güçlü çıkış Konstrüktivizm olmuştur denilebilir.
Bugün, biz gösteri ve temsil yöntemlerinin kuşatması altında yaşıyoruz. Konstrüktivizm ise hâlâ sanatı gösteriden ve piyasadan kurtarmak, “aşağı” indirmek ve hayata müdahale edebilecek bir potansiyel olarak tekrar ele almak için değerli ipuçları sunuyor. Fakat, uzun zamandır burjuvazinin tekelinde olan müze ve koleksiyon yapma, dolayısı ile sanatın ne olduğunu ve sanat tarihini kurgulama ayrıcalığı, sanatın ve toplumun geçmişinde bulunan kimi oluşumları saptırma ayrıcalığını da yaratıyor. Bunun karşısında durmak elzemdir, ama daha da önemlisi, sanatın içindeki bu değerlere sahip çıkmak için daha kapsamlı bir çabaya girişme gerekliliğidir.
(Bu yazı Nisan 2008’de İşçi Mücadelesi sitesinde yayınlanmıştır.)
2 Kasım 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder